Azmin, vazgeçmemenin, bir haykırışın zaferi olarak hafızalarımıza kazıdığımız 2016 Şampiyonası yolculuğumuzda artık sahne zamanı. Biz belki her turnuvanın müdavimi olamadık ama gittiğimiz her şampiyonada da ses getirdik. Haydi çocuklar, 70 milyonun yüreği sizlerle atıyor, artık mutluluk gözyaşları dökmeyi hak etmedik mi?

Tarih 14 Ekim 2014. Bir zaman makinesine binip bu tarihe gitseniz ve futbolla ilgilenen bir vatandaşa, ‘‘Türkiye, Euro 2016’ya direk katılacak ve 13 maç üst üste yenilmeyecek.’’ deseniz, size gülüp geçer ve bu durumun imkansızlığıyla ilgili argümanlar sunardı. Pek de haksız sayılmazdı aslında bu karamsar tabloyu çizmekte. Ay-yıldızlı ekibimiz, elemelere adeta kabus gibi başlamıştı çünkü. Grubun ilk iki maçında direk rakiplerimiz Çek Cumhuriyeti ve İzlanda’ya karşı oyun anlamında ezilmiş, Letonya deplasmanında da puan kaybı yaşayarak ilk 3 maçta 1 puan toplamıştık. Bu olağandışı başlangıç da büyük turnuvalara hasret olan ülkemizde karamsarlığa yol açmıştı…

2b

BİTTİ DEMEDEN BİTMEZ

Ülkede futbolla ilgilenen hemen hemen herkeste umutsuzluk başlamış ve özellikle Türkiye Futbol Direktörü Fatih Terim ile ters düşen bir takım spor yazarları karalama kampanyasına gecikmeden başlamıştı. ‘Bu yaz da turnuvayı televizyonda izleyeceğiz’ yorumları her köşe başında konuşulan en birinci konu olmuştu. Ancak hesaba katılmayan bir şey vardı. O da şartlar ne olursa olsun vazgeçmeme kültürümüzün genlerimizde oluşuydu. ‘‘Benim kitabımda vazgeçmek de yenilmek de yoktur. Ben kaybedenlere asla kızmam. Ama vazgeçenleri ve yenilgiyi baştan kabul edenleri de siler atarım. Kaybetse de sonuna kadar mücadele edenler benim her zaman yanımda olacak ve onlar sonunda mutlaka kazanacak.’’ Bu sözler Türkiye Futbol Direktörü Fatih Terim’e ait. Bizi, elemelerde en iyi 3.’lüğe taşıyan ve Fransa biletini cebimize koymamızı sağlayan inanç da böyle geldi aslında. Fatih Terim ve öğrencileri, oluşan olumsuz tabloyu, takdire şayan bir inançla son maçın son düdüğüne kadar vazgeçmeyerek Avrupa Futbol Şampiyonası’na katılım hakkını elde etmeyi başardı.

taraftar

TİKİ-TAKA MACERASI

Milli Takımın bu toparlanma sürecinde inancın dışında geniş ve rotasyonlu bir jenarasyona sahip olmamızın da getirisi çok fazla oldu. Gelen galibiyetler ve yenilmezlik serilerinde en büyük etkenlerden biri taktik değişikliğiydi. Arda Turan, Selçuk İnan, Hakan Çalhanoğlu, Oğuzhan Özyakup, Ozan Tufan, Mehmet Topal, Yunus Mallı, Alper Potuk ve Nuri Şahin’nden oluşan orta saha rotasyonu, Avrupa geneline baktığımızda en iyilerden olduğumuzu istatistiki olarak önümüze getiriyordu. Türkiye Futbol Direktörü Fatih Terim de oyunu bu bölgeye yıkmaya karar vererek 4-6-0 taktiğini işleme koydu ve inanılmaz bir sonuç aldı. Tabii, bu durumun oluşmasında Burak Yılmaz’ın sakatlığı, Umut Bulut’un formsuzluğu ve Cenk Tosun’un yeteri kadar şans bulamaması nedeniyle ortaya çıkan forvet krizi de etkili oldu ama Terim, bu krizi fırsata dönüştürmeyi başardı.  Şimdi milli takım, 2008-2012 arası İspanya’ya selam dururcasına bir tiki-taka oynuyor. Topu ayağında tutarak, gol için en iyi durumu yakalamaya çalışıyor ve top bizde durduğu için, daha zayıf olan savunmamıza da daha az iş düşüyor. Oğuzhan, Arda ve Hakan’ın araya yaptığı koşularla da gol pozisyonu yakamaya çalışıyoruz ve genelde de başarılı oluyoruz. Bu arada Cenk Tosun’un İsveç maçındaki performansı ve orta saha ile arasındaki uyum da, forvet sıkıntısı çeken milli takıma ilaç gibi gelmiş durumda. Burak Yılmaz bu sezonu sakatlıklarla boğuşarak geçirdi ve  turnuvaya nasıl bir form durumuyla geleceği henüz belli değil. Bu durumda Cenk Tosun’un kendini hazır tutması bizim için son derece önemli. İsveç-Avusturya maçlarının aday kadrosuna çağrılan 28 oyuncunun sadece ikisi santrafordu. Yani, Fatih Terim’in turnuvadaki A planı, 4-6-0 ve sahte 9’la bezeli bir tikitaka futbolu olacak gibi.

2c

ARDA YİNE YAPTI YAPACAĞINI!

Bazı İspanyol meslektaşlarımız tarafından eleştirilse de sezon başında Barcelona’ya transfer olan ve kariyerinin altın çağını yaşayan Arda Turan’ın kadro üzerindeki etkisi çok büyük. Arda, takımın kötü giden anlarda pes etmemesi için elinden geleni yaptı ve takımda motivasyon ateşini yakan isimlerden biri olmayı başardı. Bu mevzu, şu an için reklamlara mal edilse de, Arda’nın takım üzerinde pozitif bir etkisinin olduğu ve saha içi liderlik görevini başarıyla yaptığı bir gerçek. Lakin, bu liderlik müessesesinin saha içinden fazlaca abartılmaması da gerekiyor. Leverkusen, Beşiktaş ve Mainz’ın saha içi liderleri de milli takımımızda top koşturuyor ve bu isimlerin de sorumluluk alarak varlıklarını sahaya yansıtmaları gerekiyor.

2a

GURBETÇİLER YİNE BAŞROLDE 

Milli takımın iskeleti son yıllarda olduğu gibi yine gurbetçi oyunculardan oluşuyor. Hakan Çalhanoğlu, Gökhan Töre ve Oğuzhan Özyakup başta olmak üzere kadronun temelinin gurbetçi oyunculardan oluşması ve bu isimlerin yurtdışında yetişmesinden ileri gelen soğukkanlılık ve profesyonellik, takımımıza büyük güç katıyor. Özellikle bu oyuncu grubunun getirdiği sağduyu ile takım, stresli anlarda soğukkanlı kalmayı başarıyor. Kendi takımlarında çoğu birer yıldız olan bu oyuncuların önderliğinde milli takım turnuvaya en azından çeyrek final hedefiyle gidiyor ve bu hedef hiç de uzak değil. Fatih Terim’in önderliğinde takım olma olgusunu yakalayan bu başarılı jenarasyonumuz; 70 milyonun duaları ile Fransa’ya ayak basacak. İnancımızla, futbolcularımızla, teknik ekibimizle, büyük başarıları yakalamamamız için hiçbir neden yok önümüzde. Ülke olarak zor bir dönemden geçtiğimiz şu günlerde artık evlerimizde mutluluk gözyaşları dökülsün istiyoruz. Haydi çocuklar, Allah yardımcınız olsun…

“Bu yazıyı kaleme almadan hemen önce Ay-yıldızlı ekibimizin evine yani Hasan Doğan Eğitim ve Kamp Tesisleri’nde aldım soluğu. Orada nefes almak ve gezinmek ben ve ekibimdeki arkadaşlarımı şampiyona havasına sokarken, bir fotoğrafa rastladım. 2008 Avrupa Futbol Şampiyonası’nda yaşadığımız o müthiş maçlardan bir kare karşımdaydı. Bu fotoğrafı görür görmez zihnim beni 2008’e o heyecandan yerimizde oturamadığımız maçlara götürdü. İşte arkamda gördüğünüz bu kare bizim inancımızı yansıtan anılarımızdan sadece bir tanesi… Yeter ki inanalım, inanalım ki o tesislerdeki duvarlarımıza daha nice zaferlerimizi belgeleyen fotoğrafları hep birlikte asalım…“

ANIL BUDAK

PAYLAŞ